Sevgili okuyucularım,
Çanakkale Savaşı I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. Çanakkale Deniz Savaşında I. Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri'nin Birleşik Filo ile savunmada kalan Osmanlı İmparatorluğu kara topçusu arasında 19 Şubat 1915'ten 18 Mart 1915'e kadar Çanakkale Boğazı'nda yapılan deniz savaşıydı. Osmanlı Devletinin en güçsüz olduğu dönemde hatta “ HASTA ADAM “ dedikleri bir zamanda devrin yenilmez donanmalarını perişan eden şanlı kumandanlardan Malatyalı Cevat Paşa tarih sayfalarına “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” sözünü yazdırmıştı. 18 Mart 1915 gününe kadar Boğaz savunmasında dimdik duran Cevat Paşa, sonuna kadar üstün mücadele örneği gösterdi. Bu şanlı zaferin ardından 18 Mart kahramanı unvanı ile Türk savaş tarihimizde anılmaktadır.
Sevgili okuyucularım, Çanakkale Savaşı'nda Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa ile savaşmıştı. Ancak sadece bunlarla değil İngiltere'nin sömürgeleri Avustralya ve Yeni Zelanda orduları ve Fransa'nın bazı Afrika sömürgeleriyle savaşılmıştı. İtilaf Devletleri donanmaları 18 Mart 1915'te Osmanlı ordusu tarafından bozguna uğratılınca Çanakkale Savaşı'nın deniz savaşı bölümü sona ermiştir. Gelibolu Yarımadası'na yapılan kara çıkartmaları yine Osmanlı ordusunun büyük çabası ile bertaraf edilmişti..
Birinci Dünya Savaşında Çanakkale boğazını geçip İstanbul’u almak için karşımızdaki müttefik ordularının o günkü dünyanın en korkunç silahları ile donatılmış olmalarına rağmen Mehmetçikler tarafından geldiklerine pişman edilerek atalarımız tarafından destanlar yazılmıştır. İki yüz elli binin üzerinde Türk evladının can verdiği Çanakkale, düşman için bir mezar olmuştu. Dünyanın en büyük zırhlıları Çanakkale deniz savaşında sulara gömülünce ve hiçbir başarı kazanamayınca ümitlerini karaya asker çıkarmaya bağladılar. Fakat orada da karşılarında 38 yaşında bir albay olan Mustafa Kemal Atatürk çıkarak müttefik kuvvetleri bir kere de karada perişan ederek Çanakkale de Türk’ün yenilmezliğini müttefik kuvvetlere öğreten atalarımız, dünya savaş tarihine altın harflerle yazdırdılar.
Sevgili okuyucularım, Çanakkale Savaşı üzerine yüzlerce destan yazılmıştır. Anafartalar zaferinden sonra Çanakkale’ye giden şairler, yazarlar, öğrenciler, memleketlerine döndüklerinde Çanakkale izlenimlerini çok heyecanlı yazılarla, şiirlerle belirttiler. Görev yaptığım başkanlık dönemlerinde okullarda verdiğim Çanakkale Konferansları ve Çanakkale sergilerinde öğrencilerden aldığım şiirlerden siz okuyucularıma sunmak için bir seçme yaparken onlar arasında değil de 24/25 Mayıs gecesi Arıburnu cephesinde şehit düşen Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa’nın yazdığı ve kanlı elbisesinin cebinde çıkan bir destanı sizlere sunacağım. Bu destanı belki babasına, belki de yavuklusuna yollayacaktı. Fakat vakit bulamamıştı;
( On üç kıta olan destanı özet olarak sizlere sunuyorum.)
Üç yüz otuz sözüm hakkın kelamı
Padişahın geldi büyük selamı
Enver Beyin düşman kırmak meramı
Bugün bizde vatan razı olacak
Nefer şehit ordu gazi olacak
Çanakkale’yi siz sandınız boştur
Davulun sesi de uzaktan hoştur
Saptığınız bu yol bir dik yokuştur
Bugün bizde vatan razı olacak
Nefer şehit ordu gazi olacak
Düşmanın gür sesli büyük topları
Delik deşik etti toprağı yarı
Korkak frenklerin yokmuş hiç arı
Bugün bizde vatan razı olacak
Nefer şehit ordu gazi olacak
Arıburnu hani topların nerde
Gazilik arzusu var hangi serde
Şehitlik göktür gazilik yerde
Bugün bizde vatan razı olacak
Nefer şehit ordu gazi olacak
Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler
İstanbul’umuzu alacak bir er
Var mıdır dünyada nerde o asker
Bugün bizde vatan razı olacak
Nefer şehit ordu gazi olacak
Sevgili okuyucularım, milletimiz bilmelidir ki bu gün bu topraklarda yürüyorsak cami minarelerinde ezan sesi duyuyorsak, akşamları yemeğimizi rahat yiyorsak ve en önemlisi çocuklarımızı okuluna gönderebiliyorsak, bizlere bir vatan bırakmak için canlarını veren atalarımız sayesindedir. Çanakkale Savaşlarında yazılan destanları çocuklarımıza küçük yaşlarından itibaren anlata anlata büyütmeliyiz. Yaşça bizden büyük olanlar ve bizim yaşıtlar hatırlarlar. Evlerde televizyonun olmadığı yıllarda akşamları bir evde üç kişi bir araya geldiğinde savaşların ve şehitlerin destanları, gazilerin yiğitlikleri anlatılırdı. Hele birde köyde veya mahallemizde bir gazi varsa gidilirdi yanına. Gazimiz, şehit olan arkadaşının kahramanlığını, düşmanın amansız saldırılarını, kanlar içinde kıvranan silah arkadaşlarını anlatırken yaşanan kahramanlıklarıyla gurur duyuyorduk. Hepimizin soy ağacında mutlaka bir şehit ve gazinin olduğunu onlardan öğrenmiş, bastığımız her karış toprakta bir şehidin bir gazinin kanı, kemiği olduğunu onlardan duymuştum. Çocukluk yıllarımda, gözüm kulağım, akşamları köy odalarında toplanan büyüklerimizin anlatacakları Çanakkale ve seferberlikle ilgili anılarında olurdu; onlar anlattıkça, ben de atalarım gibi savaşa gitmeyi hayal ediyordum. Yıllar sonra Cenabı Allah bizlere o günleri nasip etti. Onlar kadar olamadık. Çünkü onlar, bu cennet kadar güzel vatanı bize zor şartlar altında emanet ettikten sonra, içlerindeki vatan aşkının ölümsüz kanatlarına binerek göklere uçmuşlardır.
Dört yıl süren büyük cihan harbinde, Çanakkale savaşının süresi sekiz buçuk aydı. Türk ulusunun gözü ve kulağı, kavrulan ve üzerinde ot bitmeyen bu topraklardaydı, kalbi de burada attı. Burada savaşan her asker kendisini önce yurduna, sonra cephede bir tahin ekmeğini siperde paylaştığı arkadaşına adamıştı. Ölen, adeta yaşayanın bir parçasıydı.
Atalarımız Çanakkale’yi savunmasalardı, Çarlık Rusyasına bol silah ve donatım akacaktı. Ruslar yenilmeyecek, barış olunca kendisine vaat edilen yerleri bu savaşta yenilen Türkiye’den isteyecekti. Müttefik kuvvetler tarafından Rusya’ya vaat edilen yerler, Çanakkale ve Karadeniz Boğazları ve altı doğu vilayetiydi. Bu savaşlarda o illerde kanla yoğrulmadık toprak zerresi kalmamıştı. Orada şehidi, gazisi destanlara sığmaz yiğitlikle savaştı. Çanakkale, olmuş-bitmiş bir destan değildi. Bu destanı yazanların her biri için, ulusun kalbi minnetle doludur. Öyle de kalacaktır. Onlara saygımız büyüktür. Asırlar geçse de artacaktır. Dağlardan kopan ve gittikçe büyüyen bir çığ gibi… Türk tarihi en büyük şanını Çanakkale’de şehidi ve gazisiyle verdi. Atatürk: “ Bu toprakları Türk sınırları içinde bırakmakla, Mehmetçik’in kendini diktiği anıttır “Demişti.
Bir Türkiye Cumhuriyeti gazisi olarak Çanakkale’ye yaptığım ziyarette, birbirlerine ve vatana tutkun olan o aslanlara dua ederken, dudaklarımda şu kelimeler dökülüyordu: “NE MUTLU, ÇANAKKALE ‘DE SAVAŞTIM” diyenlere. Her zaman gönlümüzde yaşayacak aziz şehitlerimiz ve gazilerimizin Türk Savaş tarihine altın harflerle yazdıkları kahramanlıklarla dolu hatıraları, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere inanarak emanet ettiği Cumhuriyetimizin yaşatılmasının en büyük teminatı olacaktır. 106 yıl önce genç yaşlarında cennet bahçelerine koşarcasına Çanakkale’ye koşan aziz şehitlerimizi minnetle anıyorum.
Sevgili okuyucularım, bu haftalık yazıma gerçek bir dersle son veriyorum.1980 li yıllarda Japon eğitim uzmanları ülkemizin eğitim sistemini inceledikten sonra Başbakan rahmetli Turgut Özal'ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi. Japon uzmanı;
- Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!
- Nasıl…
-
Biz Japonya'da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazaki’ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki “ Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur “. Dedikten sonra Türk bürokratlarından biri;
- Ama bizim Hiroşima ve Nagazaki’miz yok. Dediğinde
- Sizin de Çanakkale’niz var ya… Demişti.
Kaynak : Vehbi VAKKASOĞLU K.Zeki GENCOSMAN.